Karen
Jeppe, 1876 yılında Danimarka’nın Gylling bölgesinde doğdu. Öğretmen olan
babası, kızının iyi bir eğitim alması için desteğini esirgemedi. Okula
başladığında çok rahatlıkla roman okuyabilecek seviyeye gelmişti. İngilizce ve
Almancayı çok iyi bilen babası henüz 13 yaşında olan Karen’i Almanca öğrenmesi
için Almanya’ya gönderdi. Burada bir süre dil eğitimi alan Karen geri dönüp
tekrar okuluna devam etti. Babası kızının doktor olmasını istiyordu. Ancak o da
babası gibi öğretmenlik mesleğini seçti. Mesleğinde oldukça başarılıydı.
Sorunlardan kaçan değil, sorunları ele alıp çözen bir karakteri vardı.
Özellikle problemli öğrencilerine daha fazla zaman ayırıyor ve onları eğitim
ortamına başarıyla entegre ediyordu.
Gazetede
okuduğu bir makale yaşamında bir dönüm noktası oldu. Makale, dilbilimcisi ve
gezginci Åge Meyer Benedictsen (1866-1927) tarafından kaleme alınmıştı.
Benedictsen, dil araştırmaları yapmak için doğu avrupa ülkelerinin yanısıra
İran ve Osmanlı imparatorluğunda bulunmuş ve buralarda Osmanlıca, Kürtçe,
Ermenice ve Farsça ile yakından tanışma fırsatını bulmuştu. İşte bu zaman
periyodunda II. Abdulhamid yönetiminde Ermenilere yönelik büyük bir katliam
gerçekleşmişti (1894-1895). 1902 yılında ülkesine döndüğünde ‘Ermenilerin ‘’Danimarka’lı
Dostları’ adında bir komite kurdu Ermenilerin trajik durumuyla ilişkin
makaleler kaleme almaya başladı. İşte, Karen Jeppe’nin 1902 yılının bir
akşamında okuyup derinden etkilendiği makalede bunlardan bir tanesiydi. Benedictsen,
makalelerin yanı sıra seminerler düzenliyor ve bu seminerlerde danimarka’lıları
ermeni halkının içinde bulunduğu koşullarla ilgili bilgilendiriyor ve Ermenilere
maddi ve manevi yardımlarını esirgememeleri ricasında bulunuyordu.
İşte
başkentte düzenlediği bu seminerlerden birisine Karen Jeppe de büyük bir
heyacan ve arzuyla katılmak için yola çıktı. Bizzatihi, Benedictsen ile yüzyüze
görüşmek ve konuşmak istiyordu. Benedictsen’in anlattıklarından oldukça
etkilenmişti. Katliamdan geride kalan çocuklar aklından bir türlü çıkmıyordu.
Onların akıbetini düşündükçe adeta kahroluyordu. Bir tepki göstermeliydi.
Duyarsız kalmak onu kahrediyordu. Nitekim, Benedictsen ile tekrar temasa geçti
ve 1895-katliamının geride bıraktığı çocuklara yardım etmek arzusunda olduğunu
bildirdi. Benedictsen, bu durum karşısında yolculuğu organize etmek için
temaslarda bulundu. Pek iyi niyetli bir çiftlik beyi olan Nivågård, Karen
Jeppe’nin yol masraflarını karşılamayı tereddütsüz kabul etti. Sorun önemli
ölçüde çözülmüştü. Karen Jeppe’nin Osmanlı ülkesinin hangi bölgesine, kentine
hareket etmesi gerektiğine karar verilecekti. Urfa’ya gitmesine karar verildi.
Bunun sebebi Urfa’nın 1894-95 katliamında en fazla darbe gören yer olmasıydı.
Alman resmi kayıtlarına göre 1894-95 katliamında öldürülen kadın, çocuk,
yaşlılarda dahil olmak üzere toplam 88.000 İngiliz ve Fransız kayıtlarına göre
de 150.000 civarında Ermeni öldürülmüştü. 2500 köy ve 568 kilise tamamen yerle bir
edilmişti. Bu korkunç vahşette en büyük pay Urfa’ya düşmüştü. Durum uluslarası
planda protesto edilmişti. O günün basını katliama genişççe yer vermişti.
Katliamın Urfa kesitine bizzatihi Amerika ve Avrupalı misyonerler şahit
olmuştu. İşte Karen Jeppe Urfa’ya doğru yola çıkmaya karar verdiğinde durum
buydu. Karen, kararını babasına açıkladı. Babası kızının bu insancıl ve büyük
özveri taşıyan kararı karşısında duygulandı ve coştu. Ancak kızının bilinmeyen
bir ülkeye gitmesi gözünden uzak olması da onun için dayanılması zor bir
durumdu. Ancak babası kızının kararlığını karşısında pek fazla itiraz edemedi.
Onun için dualar etti. Kızı onurlu, şerefli, insani bir göreve talip olmuştu.
Nihayet
Karen Jeppe, 1 kasım 1903’te yola koyuldu. Önce trenle Berlin üzerinden
İtalya’ya vardı ve oradan da gemi ile İstanbul’a geldi. İstanbul’dan Marmara
denizi üzerinden İskenderun’a varmayı planlıyordu ancak İskenderun’da baş gösteren
kolera gibi salgın hastalıklar nedeniyle yanında yol arkadaşı İsviçreli Jakop
Künster ile birlikte Mersin’e hareket etmeyi uygun buldu. Mersin’den Adana’ya
vardı. Adana’dan eşek sırtında Urfa’ya vardı. Yine kendisinin belirttiğine göre
Urfa’da onu yüzlerce insan karşıladı. Ona gereken izzet ve ikramda bulundular.
Karen’in
ilk işi dil öğrenmek oldu. Denilebilir ki, bir yıllık gibi bir kısa zamanda
Ermenice, Kürtçe, Arapça ve Türkçe’yi öğrendi. Böylece öğretmenliğe başlamak
için en büyük engel ortadan kalkmış oldu. Eğitimi yeni yöntemle vermeye
başlayınca öğrencileri de kısa zamanda yazmayı ve okumayı öğrendiler. Onun bu
başarısı Urfalılar arasında kısa zamanda dilden dile dolaştı ve kendisine karşı
büyük bir saygı oluştu. Katliamın geride bıraktığı kimsesiz çocuklarla yakından
ilgileniyor onlara yalnızca eğitim vermekle kalmıyor aynı zamanda ruhsal
durumları ile de ilgileniyordu.
O
yalnızca bir uzaklardan gelen yabancı bir öğretmen değil, aynı zamanda bir anne
bir kurtarıcı ve bir melekti o masum Ermeni çocuklarının gözünde. Onu
gelmesiyle yetimhanenin okulların işleyiş tarzı bütünüyle değişmişti. Ancak
bunlar yetmiyordu. Çocukların meslek sahibi olmaları gerekiyordu. Bunun için
örücülük, ipekçilik ve diğer zanaat atölyeleri açtı. Böylece hem meslek
öğreniyor hem de yaşamları idame ettirmek için maddi bir kaynak oluşuyordu.
1908
yılında, yoğun bir çalışma sürecinin sonunda, hem dinlenmek hem de vatan
özlemini gidermek için, Danimarka’ya döndü. İşte bu sıralarda Kilikya’da Osmanlı
devleti bir katliam daha gerçekleştirdi. 30.000 dolaylarında kadın, erkek,
yaşlı, genç, çocuk Ermeni öldürüldü ve malları yağma edildi.
Karen
Jeppe ülkesine döndükten sonra çeşitli konferanslar düzenledi. Danimarkalıları
Ermeni milletinin maruz kaldığı facialara dair bilgilendirdi ve onların
acılarına ortak olmaları için ricalarda bulundu.
1909
de tekrar Urfa’ya geri döndüğünde kimsesiz Ermenilerin yaşamını sürdürmeleri
için tarım kolonileri kurdu. Ürünler Urfa pazarında satılıyor elde edilen
gelirle Ermeniler karınlarını doyuruyorlardı. Karen Jeppe, bütün bu çalışmaları
sırasında Kürtlerle, Araplarla dostluk ilişkileri kurup geliştirmişti. Kaldığı
evin önüne yol boyunca soğuk su testileri koyuyor ve gelen geçen içip ona
dualar ediyordu. Giderek Ermenilerin durumu da düzeliyor katliamın tahribatları
en aza indirilmişti.
Ne
yazık ki bu olumlu gelişmeler fazla uzun sürmedi. 1.Dünya savaşının
başlamasıyla Ermenilerin dünyası tam bir zifiri karanlığa gömüldü. Osmanlı
İmparatorluğunun yönetimini bir darbeyle ele geçirmiş olan İttihatı Terraki
örgütü Dünya savaşı kaosundan faydalanarak Ermenileri toptan imha planını
uygulamaya koydu. Bu uygulama onların öteden beri izledikleri Anadolu’yu Türkleştirme
planının bir parçasıydı. Nitekim 2 milyona yakın Ermeniden 1,5 milyona yakını
imha edildi. Geride kalanlar ise çeşitli ülkelere kaçmayı başararak hayatta
kalabildiler. Soykırım süreci bütün şiddetiyle Urfa’da da sürdü. Karen Jeppe,
bu vahşetin canlı tanıklarından yalnızca bir tanesidir. Karen Jeppe’nin
anlatımlarına göre önce erkekler evlerinden alınıyor kentin dışına çıkartılarak
toplu olarak katlediliyordu. Genç kız ve kadınlar kent yetkilerinin gözetiminde
para karşılığında satılıyordu. Yaşlı kadınlar ve çocuklar ise Urfa’nın belli
meydanlarında getiriliyor ve buradan bilinmeyen uzun bir yolculuğa
çıkartılıyordu. Günlerce süren yolculuk sonucunda açlıktan ve susuzluktan bir
çoğu ölüyordu. Anlaşılıyordu ki; bu yolculuklar ölüm yolculuğuydu. İmha etmenin
bir başka yöntemiydi.
Savaş
ve savaşla birlikte Ermeni soykırımı bütün hızıyla sürerken, Karen Jeppe çicek
hastalığına yakalandı. Diğer misyoner arkadaşları ülkesine dönmesini önerdiler
ancak bu öneriyi kabul etmek onun için imkansızdı. Çünkü o mümkün olduğu ölçüde
daha fazla Ermeniyi kurtarmaya çalışıyordu. Kaldı ki evinin bodrumunda
gizlediği Ermenileri kurtarmadan yani o bodrumu boşaltmadan hiçbir yere gitmeye
niyetli değildi. Herhangi bir baskın ihtimaline karşı bodrumdan evin dışındaki
çalılık bir yere doğru uzanan bir tünel kazdırmıştı. Böylece baskın sırasında
bodrumdakiler tünelden geçerek bu çalılıklar arasında kendilerini gizleme
olanağı bulacaklardı. Karen Jeppe olanaklarını Ermenileri kurtarmakta sonuna
kadar kullandı. Bodrumunda sakladığı Ermenileri rap ya da Kürt kıyafetleri ile
kamufle ederek kaçıp kurtulmalarını sağladı. Ancak gidenlerin yerlerini
yenileri alıyordu.
Ölümden
şans eseri kurtulan Ermeniler Suriye’nin Aleppo bölgesine yerleşmişlerdi.
Savaşın
sonuna kadar denilebilir ki yüzlerce Ermeniyi ölümden kurtardı. Ancak hastalığı
bir türlü yakasını bırakamayınca 1918 yılında ülkesi Danimarka’ya geri döndü.
Ülkesinde üç yıl kalabildi. Aklı fikri sağ kalıp Aleppo’ya yerleşmiş Ermeni
çocukları ve kadınlardaydı. Sonunda ’ halkımın yanına gidiyorum’’ dedi ve tekrar
yola çıktı. Bu kez hedef Aleppo’ydu.
Aleppo’ya
vardığında onu manevi kızı Urfalı Lucia ve yine manevi oğlu olan olan Urfalı
Misak karşıladı. Karen Jeppe’nin Aleppo’ya gelişi Suriye çöllerine kadar
ulaşmayı başarmış Ermeniler arasında büyük sevinç yarattı. Birçoğu onun
yaptıklarını duymuştu. Onların arasında kurtardıkları Urfalılar da vardı.
Aleppo’da ‘Urfalı Kız’ lakabı ile tanınıyordu. Daha Aleppo’ya varmadan ’’Urfalı
Kız’’ geliyor haberi dilden dile, kulaktan kulağa yayılmıştı. Aleppo’da
unutulmaz katkılarda bulundu. Dikiş nakış atölyelerinin yanısıra dokumacılık,
örücülük atölyeleri açtı. Aşevinin yanısıra bir sağlık ocağının kurulmasına
önayak oldu. Burada elde edilen ürünleri kent pazarlarında satışa sunarak
birdizi Ermeninin açlıktan ve yoksulluktan ölmesinin önüne geçti. Ayrıca daha
Urfa’da iken Danimarka’ya gönderdiği bir grup ermeni zenaatkarı da elde
ettikleri gelirleri göndererek büyük bir katkıda bulunuyorlardı. Ancak Karen
Jeppe bütün bu yaptıklarını yeterli görmüyordu. Soykırım sırasında satılan Ermeni
kızlarını düşünüyordu. ’’Onlar kurtarılmalıydı’’. Ancak onların kurtarılması
bir organisazyon meselesiydi. Bunun içinde parasal destek gerekliydi.
Birleşmiş
Milletler’e başvurmaya karar verdi. Belli uğraşlar sonucunda BM, Karen Jeppe’ye
‘’Ermeni kız ve çocukların kurtarılması’ çabalarına destek olma kararı aldı.
BM’in topladığı istihbaratlara göre 30 bin çocuk ve genç Ermeni kızının para
karşılığı satıldığı ve bunların bir kısmının haremlere yerleştirildiği bir
kısmının da köle olarak çalıştırıldığı anlaşılıyordu.
Bu
arada BM’lerin maddi desteğinin sağlanmasında önemli çabalar sarfeden BM lerde
görevli olarak bulunan Danimarka’lı Henni Forchhammer, Norveçli professor
Kristine Bonnevie ve İsveç’li Anna Bugge Wicksell isimlerini burada saygıyla
anmak gerekir. 1922 ‘de BM’in ilgili fonundan bir pay ayrıldı. Bunun üzerine
Karen Jeppe işe koyuldu. Anadolu’nun dört bir yanından toplanan istihbaratlar
titizlikle değerlendiriliyor. Yerleri tespit edilen Ermeni çocuk ve kızları ile
gizlice bağlantılar kuruluyor ve gizli buluşma noktaları tespit edilerek ve yine
BM’ninn sağladığı bir arabanın yardımıyla kurtarılıyordu. Bu o günün
koşullarında oldukça zor, zor olduğu kadarda masraflı ve tehlikeli bir işti.
Bir süre sonra maddi sorun yaşanınca tekrar M’yee başvuruldu. Ancak yetkililer
yapılan harcamalar karşılığında çok az sonuç alındığını bu işe burada son
verilmesi gerektiğini söylediğinde Karen Jeppe’nin cevabı şu olmuştu: ’Evet çok
haklısınız, ışık çok az ama gece çok karanlık’’ Bu cevap üzerine maddi desteğin
devamına karar verildi.
Bunun
üzerine Karen Jeppe çalışmalarına büyük bir coşkuyla devam etti. Sonuçta
2000’den fazla Ermeni kız çocuğunu ve kadınını kurtarmayı başardı. BM onu üstün
hizmetleri dolayısıyla altın madalya ile ödüllendirdi.
Yıllarca
süren yoğun çalışmalar sonucunda sağlık durumu giderek daha da kötüye gitti.
Yer yer Danimarka’ya geliyor hem özlem gideriyor hem de konferanslar
düzenleyerek kamuyonu Ermenilerin yaşadığı facia ile ilgili bilgilendiriyor ve
herkesi duyarlı olmaya davet ediyordu.
Ülkesine
son kez 1933 yılının sonbaharında geldi. Kısa bir süre kaldıktan sonra tekrar
geri döndü. Malaria hastalığına yakalanınca 1935 yılının yazında Aleppo’daki
hastahaneye kaldırıldı. Henüz 59 yaşındayken 7 haziran 1935 yılında hayata
gözlerini yumdu. Vasiyeti üzerine Aleppo’da gömüldü. Karen Jeppe’nin erken
ölümü yalnızca Ermenileri değil, dünya insanlığını derinden üzdü. Ermeniler onu
Rabb’in gönderdiği koruyucu melek olarak görüyorlardı. 1927 yılında meydana
gelen büyük depremde bir Arab, Ermeniye sormuştu: "Sizin burada ne kadar
kayıp var?" Ermeni, 'Aleppo da herhangi bir kayıp olmadı. Çünkü burada
ermiş birisi var" deyince bu kez Arap ’ kimdir o ermiş kişi?’ diye
sormuştu. Ermeni şöyle demişti: KAREN JEPPE
Yazan:
Cemal Weli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorumunuzu bırakın