8 Nisan 2019 Pazartesi

Urfalı nasıl evlenir?




Urfa'da eski bir adet olan eşlerin birbirlerini görmeden, görücü usulü ile evlenmeleri eskisi ka­dar yaygın olmamakla birlikte, bugün karşılaşıl-ması muhtemel bir evlenme şeklidir.
Bu evlenme şeklini incelediğimizde, Urfalılar'ın örf ve adetlerine sıkı sıkıya bağlı olduklarını görü­rüz. Geleneklerine bu derece bağlı olmalarının ise başlıca üç nedeni vardır.
1. Urfalılar'ın çevre illeri ile derin bir ilgisi yok­tur. Köklü ve kalabalık ailelerin bulunduğu bir yer­leşim birimidir. Daha düne kadar Urfalı, kızını başka illere gelin vermez ve Urfa delikanlısı dışar­dan evlenmezdi.
Urfa'da yabancılara "Kerıp", dışarıdan evlenen­lere ise "Kerıpten evlenmiş, kim bilir kimin nesini almış " denilirdi.
2. Urfa, büyük ticaret ve sanayi merkezlerine uzak, bir tarım ve hayvancılık kenti olduğundan büyük yol güzergâhlarının birleştiği noktada bu­lunmamaktadır.
3. Bir kıyı şehri olmaması nedeniyle yerli ve ya­bancı turistlerin hemen hemen yok denecek kadar az olması değişmeleri kolay kolay kabul etmeme­sine neden olmaktadır.
Evlenme yaşına gelen delikanlının doğrudan "Ben evlenecağam " diye anne ve babasına söyle­mesi ayıp sayıldığından bu durumu uygun bir şe­kilde yakın arkadaşlarına veya başka bir kimse va­sıtasıyla anne ve babasına iletir.
Haberi iletecek olan kimse erkek ise oğlanın ba­basına "Allah ömürlü etsin, yeğenimiz artık bö­yüdü, gözü damlarda duvarlarda " diyerek delikan­lının evlenecek yaşa geldiğini ve bir kızın aranma­sını söylemek ister. Oğlanın babası ise durumu ha­nımına açar. Oğlanın annesi ise "Benim de kula­ğıma degdi, ben de işin farkındayam " diye cevap verir. Zaten anne bu hayırlı işte daima babadan daha fazla çaba harcar.
Evlenecek yaşa gelen delikanlı ise annesinin yaptığı yemekleri, yıkadığı çamaşırları, beğenme­meye başlar. Çeşitli huzursuzluklar çıkarır.
Annesi ise "Elimden bı kadar geli, yarın avradi siye bişirir begenirsen " der. Oğlan ise konunun iyice anlaşıldığını ve verilen mesajın yerine iletildi­ğinin huzuru içerisinde tebessüm eder.
Anne o günden sonra gizliden gizliye kız ara­maya başlar. Tanıdıklarının tavsiyelerine uyarak gelinlik çağındaki kızların evine bir bahâne ile gide­rek, kızın ailesinin yaşantısını kendi görüşüne göre inceler.
KIZ İSTEME
Evlenme çağına gelen erkeğin anne ve babası­ veya yakınları oğullarına kız aramaya başlarlar. Anne özellikle yaşlı kadın akrabalarına "Oğlumu everecağam, acaba münasip bir kız bulabilir miyem ? " diye sorar. Hamamda, düğünlerde, kır gezinti­lerinde kızları araştırmaya, soruşturmaya başlar.
Gözüne kestirdiği bir kız olursa, ilk önce kızın yakın komşularından sormaya başlar. "Acaba bı kız nasıldır, derdimizi çeker mi, gişi kızı mıdır ? " Komşular ise kendilerinden sorulan genç kız tav­siye edilebilir nitelikte biri ise "Mabalı günahı boy­numa " diyerek teminat verir. Şayet kızı tavsiye et­miyor ise, açık açık söylemenin de çevreye göre ayıp, dini kurallara göre günah sayıldığından "Komşumuzdur ama, pek ilgimiz yoktur "diyerek istenmemesi gerektiğini ima ederler.
Oğlanın annesi daha önceden tesbit edilmiş olan kızın evine ansızın veya haberli olarak yanına ya­kınlarını da alarak gider. Havadan sudan konuşul­duktan sonra oğlanın annesi genç kızdan bir bardak su ister. Su isteme aslında kızın yürüyüşünü, ko­nuşma tarzını, becerikliliğini kontrol etmek, hare­ketlerini toptan değerlendirmektir.
Oğlan tarafı şayet kızı beğendiyse, kız orada yokken bunu fırsat bilerek kızın annesine "Allah bağışlasın, sözlüsü, nişanlısı yok mu ? " diye sorar­lar. Kızın annesi sorulan sorulara cevap vermezse nişanlısı, sözlüsü yok demektir.
Daha sonra oğlanın annesi ve yakınları oğulla­rının özelliklerinden, huyundan tahsilinden, mesle­ğinden bahsederler.
Kızın annesi ise oğlan tarafının bu konuşmasını dinledikten sonra "Kimlerdensiniz, nerede oturisiz, oğliz neçi ? " gibi birkaç soru, oğlan evine sorar.
Oğlanın annesi ise sorulan bu sorulara cevap verdikten sonra, birkaç gün sonra tekrar bu hususta konuşmak üzere geleceklerini söyleyerek kız evin­den ayrılırlar.
Oğlan tarafı birkaç gün sonra, isteme olayını ger­çekleştirmek için gelindiğinde, oğlan tarafının araş­tırması yapıldığından, ya "Kızımız daha küçük, ge­lin olacak yaşta değil, daha böyügü duri, daha mek­tebe gidi" gibi bahanelerle kızı vermeyecek-lerini söyler, veya "Hele babasına sorah, ne deyi ne demi " diye cevap verirler. Bazı kız istemelerde müsbet cevap alamayan ta­raflar, kızın alınmasında ısrar ettikleri takdirde hoş olmayan olaylar meydana gelir.
Evlenme; çevre köylerde başlık denilen büyük bir maddi güce dayandığı için, köy gençleri bu pa­rayı temin edemediklerinden dolayı büyük sıkıntı­lara düşerler. Çünkü başlık parası, kız tarafının in­siyatifine kalmıştır. Tamamen kız tarafı­nın erkekleri tarafından takdir edilir ve bu miktar karşı tarafa bildirildikten sonra kolay kolay değişti­rilmez.
Başlık; bazen nakit olarak, bazen de canlı hayvan, binek vasıtası veya bir tarla olarak alınabilir.
Çevre köylerde başlık parasına az da olsa bir çö­züm getirmek ve kolaylaştırmak amacıyla "Berdel" tabir edilen bir evlenme usulü vardır. Evlenme ça­ğına gelen iki erkeğin yine evlenme çağına gelmiş olan kızkardeşlerini birbirlerine vermek suretiyle evlenmelerine yol açar. (1995 yılında dönemin Şanlıurfa Valisi Sayın T. Ziyaeddin Akbulut, bir ge­nelgeyle başlık parasını kaldırmıştır.)
Bu usul evlenme, aile büyüklerinin rızası ile olabileceği gibi, yalnız damat adaylarının kendi ara­larında karar vermesiyle de olur.
Taraflar çocuklarını birbirleriyle evlendirecekle­rine tamamen karar verdikten sonra, kız tarafından erkek tarafına bir mektup gönderilir. Buna "Kesim Kâğıdı" denir. Bu mektupta kız evinin oğlan evinden istedikleri yazılıdır.
Kesim kağıdında yazılı olanlar, kız evi tara­fından kararlaştırılan değerlerdir.
Bir kesim kağıdı örneği:
"Bismillahirrahmanirrahim. ....... başlık, altı çift bilezik, kelepinci, elmas kolye, altı adet elbise, altı çift ayakkabı .... lira hal'et, misafir odası takımı, v.s."
Hazırlanan kesim kağıdı kız evi tarafından bir işçi kadınla oğlan evine gönderilir. Bu mektubu ge­tiren kadına "ındekçi" denir. Oğlan evi ise bu mek­tubu getiren indekçiye bahşiş verir.
Oğlan evi gelen kesim kağıdındaki şartları ay­nen kabul ediyorsa, kağıdın alt tarafına "hepsi ka­bul" diye yazar ve aynı anda mektubu aynı indek­çiyle geriye gönderir.
Tamamı kabul edilmiyorsa verebileceklerini yine aynı kağıdın altına yazar ve bir gün sonra başka bir indekçiyle kız evine gönderirler.
SAKAL ÖPÜMÜ
Taraflar anlaştıktan sonra nişan yapılmadan önce oğlan evi, kız evine "Kızınızı bize verdiğiniz için teşekkür ederiz" anlamına gelen bir ziyaret ya­parlar. Buna sakal öpümü veya teşekkür denir.
Oğlan evinin yaşlıları sakal öpümüne giderler. Sakal öpümüne gidecek olan oğlan evi kesimde an­laşılan başlığın tamamını veya bir kısmını beraber­lerinde kızın babasına veya velisine vermek üzere götürürler. Kesimde anlaşılan başlığı ve ziynet eş­yalarından bir kısmını götürmeden de gidilebilir. Bu yine tarafların anlaşmalarına bağlıdır.
Oğlan ve kız evinin kadın ve erkekleri ayrı ayrı odalarda otururlar. Birbirleriyle tanışırlar. Kız evi gelen misafirlere çeşitli meyvalar, çaylar, kahve­ler, çerezler genellikle de yöreye ait çiğköfte ve peynirli kadayıf ikram eder.
Nişan gününün tarihi belirlenir, nişan günü ya­pılması kararlaştırılan hazırlıklar konuşulur ve gece ziyaret sona erer.
NİŞAN
Urfa'da yapılan nişan törenleri başka illerimizde yapılan nişan törenlerine benzemez. Kız ve erkek birbirlerini görmeden (çok yakın akrabalıklar is­tisna) ve konuşmadan nişanlanırlar. Kızın istenme­sinden sonra nikâh yapılıncaya kadar, damat ada­yının kız evine gidip gelmesi hoş karşılanmaz, dini nikâh yapılmadığı için birbirlerine görünmeleri, konuşmaları, yörenin örf ve adetlerine göre ayıp, dini kurallara göre haram ve günah sayılır.
Nişan merasiminin çevrenin adetlerine göre kız evinde yapılması gerekir. Oğlan evi tarafından bir­kaç kadın nişandan bir veya iki gün önce nişan şer­betinin hazırlanması için kız evine giderler.
Kız evi nişan için gerekli hazırlıkları tamamlar. Nişan günü hazırlanan şerbetleri genç kızlar misa­firlere servis yaparlar.
Hazırlanan bu şerbetten damat adayının da iç­mesi arzulanır. Bir sürahi içerisine şerbet konur, üzerine beyaz ipek bir mendil örtülür, mendilin üzerine ise kırmızı bir kurdela ile oğlanın nişan yü­züğü bağlanır.
Kız evinin tanıdığı yaşlı bir hanım şerbeti alarak oğlan evine götürür, oğlan da yüzüğü parmağına takar ve şerbetten içerek nişanlanmış olur.
Nişan yapılan kız evinde gelin adayı giyinip hanım misafirlere "Hoş geldiyiz " diyerek misafir­lerin yanında oturur.
Kirve kızı tebrik ederek oğlan evinin yaptırdığı yüzüğü onun parmağına takar. Müzik dinlenir, sohbet edilir. Mevsimine göre yiyecekler, içecekler ikram edilir, nişan merasimi bittikten sonra zılgıtlar çalınır, nikâh ve düğün günü kararlaştırıldıktan sonra misafirler dağılır.
Nişandan sonra pazar ve perşembe olmak üzere haftada iki gün oğlan evi tarafından kiralanan oto­mobillerle gelin adayı ve hanım akrabaları şehirde gezdirilir.
iki tahta çakarlar
Arasından bakarlar
Daha yaşım küçükken
Biye nişan takarlar
Hala hala heeey...
Bu gezmeler nişan gününden nikâh yapılacak güne kadar fasılalarla devam eder.
Nişanlanan erkek, kurban bayramında nişanlı­sına koç gönderir. Boynuzuna kırmızı eşarp ve buna bağlı bir çeyrek altınla süslenmiş olan koç he­diye edilir. Buna "Gelin Kurbanı" denir. Nişanlılık devresi yaz aylarına tesadüf ederse ki, genellikle te­sadüf eder, oğlan nişanlısına bahçelerde özel olarak hazırlanmış bir merkep yükü has (marul) gönderir. Gönderilen hasın üzerine gözü ve ruhu okşayıcı renklerde kumaşlar atılır. Buna da "Gelin Hası" denir.
NİKÂH
Nikâhı iki kısımda incelemek mümkündür.
Resmi nikâha yörede "Saray Nikâhı" denir. Belediye Sarayı'nda yapıldığından bu şekilde isim­lendirilir. Dini nikâha ise "Hoca Nikâhı" denir.
1. Resmi Nikâh: Türk Medeni Kanunu'na göre nasıl yapılacağı tarif edilmiştir. Uygulama yurdu­muzun bütün illerinde aynıdır.
2. Dini Nikâh : Dini nikâh yapılmadan birkaç gün önce bütün akraba ve yakınları çağırmak için haber veya davetiye gönderilir.
Yörenin adetlerine göre nikâhın kız evinde ya­pılması gerekir. Kız evinde yapılmayan nikâhlar ayıp, başkasının evinde oğlanın nikâhının yapıl­ması ise oğlan evine hakaret sayılır.
Dini nikâh genellikle pazar günü erken saatlerde yapılır.
Kız evinde, oğlan evinin göndermiş olduğu malzemeler şerbet yapılarak hazırlanır. Nikâh yapı­lacak günün sabahı hoca gelir ve kendisine ayrılan yere oturur. Kız tarafının tanıdığı bir erkek kızın kendisine vermiş olduğu sözlü akit vekâletname­sine dayanarak söz sahibidir. Oğlan tarafından da bir erkek yine nikâh için damat adına nikâhlanma yetkisine sahiptir.
Hoca, vekillerden hangisinin kızın, hangisinin er­keğin vekili olduğunu sorar. Daha sonra vekiller hocanın dua ve sorularından sonra "Vekâletim he­sabiyle aldım hellallığa kabul ettim " diyerek dini esaslara göre nikâhı kıymış olur.
Son zamanlarda Belediye Sarayı'nda her iki ni­kâhın da yapıldığı görülmektedir.
DÜĞÜN
Düğünün tarafların tesbit ettiği gün ve yerde yapılmasına karar verilir. Urfa'da evlenme düğünü denince akla iki düğün gelir.
1. Avrat Düğünü, 2. Erkek Düğünü.
Gerçekte bu iki düğünü ayrı ayrı incelememizin sebebi, avrat düğünü; kız evinin hanımları ile oğlan evinin hanımları arasında yapılır. Erkek düğünü ise sadece oğlan tarafının akraba ve tanıdıklarının ka­tılmasıyla yapılır. Kız tarafından bir erkeğin yapıla­cak düğüne katılması ayıp sayılır.
1. Avrat Düğünü: Düğün gününden bir hafta önce taraflar akraba ve komşulara indekçi aracılığı ile haberler gönderip düğüne davet ederler. Düğün sonbahar veya kışa rastlıyorsa patpat, kavurga, ağ­zıyumuk, çekçek, bastık, kesme, sucuk, v.s. yiyecek­ler götürülür.
Gönderilen indekçiler ev ev dolaşarak düğün sahiplerinin yani kız ve oğlan tarafının davetini sözle iletirler. Haberi getiren indekçiye hanımlar bahşiş verirler.
Düğünün yapılacağı evin avlusunun büyük ol­ması gerekir. Amaç misafir çokluğu karşısında dü­ğün sahiplerinin mahcup olmamasıdır.
Düğünün yapıldığı gün, düğün evinde hiçbir er­kek bulunmaz, daha doğrusu bulundurulmaz. Sadece evin dış kapısında bir erkek oturtulur. Bu da dışarıdan gelecek bir haberi içeri kimseyi sokmadan yüksek sesle bağırmak veya bir çocukla haberi ha­nımlara iletmek görevini üstlenir.
Düğünde enstrüman çalanların hiçbirinin gözü görmez. Şayet kör çalgıcı bulunamaz, gözlü müzis­yen getirme zorunda kalınırsa, hanımları görmeme­leri için araya perde çekilip arkasında oturtulur. Yaşlı bir kadın veya çocuk aracılığı ile müzisyenlere isteklerini iletirler. Günümüzde azda olsa bu kural geçerliliğini yitirmek üzeredir. Düğünlerin çoğu artık salonlarda yapılmaktadır.
Düğünde genellikle "dörtlü mendil", lorke gibi mahalli oyunlar oynanır.
Düğün esnasında gelin oynatılır, gelin oynarken başına para çevrilir. Çevrilen bu paraları düğünde hizmet eden hanımlar nişanlı veya sözlü kızların başına çevirip "Ağbatı siye ola" der ve yakınında bulunanlar da "Amin" diyerek tasdik ederler.
Düğüne yemek için getirilen yiyecekler, düğüne bir süre dinlenmek için ara verildiğinde yenir. Gelenler birbirlerine yiyeceklerinden ikram ederler. Düğün öğlenden sonra başlar, gecenin geç saatle­rine kadar yaklaşık 7 - 8 saat sürer.
2. Erkek Düğünü: Düğün gününden birkaç gün önceden bütün misafirlere bir erkek işçi tarafından haber gönderilir. Düğün genellikle geniş hayadı (avlusu) olan evlerde yapılır.
Düğünde; iki ayak, abravi, girani, derik, dörtlü degenek gibi mahalli oyunlar oynanır.
Bu oyunlardan dörtlü degenek oyunu oldukça maharet isteyen oyunlar olduğundan düğünün en görkemli bölümünü oluşturur. Erkek düğününün yapıldığı evin çevresinden, damlardan ve duvar­lardan yüzleri bürüklü düğünü izleyen hanımlar ise zılgıt çalarak oyuna ve oyunculara heyecan ve ha­reket vermek için onları coştururlar.
Bu iki oyun sırasında düğünün daha da coşkulu devam etmesini isteyen düğün sahipleri ise başını yukarıya kaldırarak kadınlara hitaben "Zılgıt çal­mıyanın gişisi öle " der. Bunun üzerine bütün ka­dınlar coşkulu bir şekilde zılgıt çalarlar veya misa­firleri biraz kahkahaya boğmak için "Zılgıt çalma­yanın kaynanası öle " dendiğinde "İnşallah " diye­rek zılgıt çalmayanlar olduğu gibi, kaynanasıyla birlikte düğüne gelenler ise ister istemez zılgıtla ka­tılırlar.
Bir tarafta düğün ve eğlenceler devam ederken diğer tarafta davetliler için yemekler hazırlanır. Yörenin yemeklerini çok sayıda misafire hazırla­mak için usta aşçılar ve hizmetçiler tutulur. Düğünün bir anında damadın yakın akraba ve arkadaşlarından birkaç büyük ve çocuklar daha önceden kız evinde hazırlanmış olan damadın çamaşırları, damatlık el­bisesi, terlik ve pijaması, çorap ve ayakkabısını al­mak üzere çalgıcılarla birlikte çala söyleye kız evine giderler. Asbap getirmek için yola çıkan bu grup mahalle aralarından sokaklardan türkü, mani söy­leyerek geçerler.
Yoğurt koydum dolaba
Bögın başım kalaba
Küçücükken böyüttüm
Seni vermem Araba
Kalaylı tas ayranı
Sürmeli göz heyranı
Seni doğuran ana
Eder çifte bayramı
ellere vay...
Kız evi önünde söylenen türkülerden sonra, damadın elbiselerinin bulunduğu siniyi bir erkek işçi başına alarak mani, türkü söyleyerek yine aynı şekilde dönüp düğün yapılan eve gelirler. Düğün evinde daha önceden hazırlanmış olan üstünde zeytin dalları ve dallara bağlanmış mumlarla be­zenmiş "Güvegi Tahtı"ndaki mumlar yakılır. Uzaktan düğünü seyreden hanımlar ise zılgıt çala­rak olayı şenlendirirler.
Damat ise düğün evinde boş bir odaya arkadaş­ları ile birlikte girer ve getirilen çamaşırları ve elbi­seyi giyer. Odadan ceketsiz olarak çıkar ve kendi­sine ayrılan taht'ın yanına gelir. Küvre ise damadın giymediği ceketini çalgıcıların refaketinde müzik eşliğinde giydirir. Bu sırada :
Çağırın Hakko'yı
Geydirin sakkoyı
Mibarek olsın ağa küvre
Yengi de güvegi
Getirin Melegi
Geydirin yelegi
Mibarek olsın ağa küvre
Yengi de güvegi
diye Urfa'ya özgü (damatların elbise giyerken söylenilmek için bestelenmiş olan) bu türküyü söy­lerler.
Bu sırada damadın elbisesinin getirildiği sini içerisinde bulunan şeker ve metal paralar havaya serpilir, havai fişekler yakılır, kadınlar zılgıt çalarak bunu kutlarlar.
Düğünde hizmet eden işçiler, çalgıcılar sıra ile gelerek önce, tahtın bir yanında damadın yanında oturan küvre'den sonra da damattan bahşişlerini alırlar.
Diğer tarafta hazırlanan yemekler servis yapıl­mak üzere düzenlenir. Misafirler yemeğe davet edi­lir. "Mırra" denilen acı kahve, sigara ikram edilir. Bu yemeğe "Asbap Yimeği" denir.
KINA GECESİ -ASBAP GECESİ
"Gelin" perşembe günü gidecekse, çarşamba ak­şamı; pazar günü gidecekse, cumartesi akşamı (yani damadın elbise giydiği günün akşamı) yapılır.
Kız evinde hanımlar, oğlan evinde erkekler top­lanır. Damadın arkadaşları ve akrabalarının top­landığı yerdeki eğlenceye "Asbab Gecesi" kadınla­rın toplandığı yerdeki eğlenceye ise "Kına Gecesi" denir. ikisi de aynı gece ve aynı saatlerde başlar.
Gece saat onbire doğru oğlan evi tarafından ka­dın, erkek ve çocuklardan bir grup kına gecesi yapı­lan eve toplu halde yine türkü mani söyleyerek çal­gıcılarla birlikte giderler.
Evleri sekilidir
Toprehen ekilidir
Eger babası yoksa
Dayısı vekilidir
Hala hala heey....
Leblebi koydım tasa
El vurdım basa basa
Bizim gelin çok gözzel
Azıcık boyı kıssa
Hala hala heey.....
Gecenin karanlığında dar sokaklardan, kadınlar önde, çocuklar ortada, erkekler arkada olmak üzere toplu olarak yürürler. Ellerindeki fanıs denilen gaz lambaları yollarını aydınlatır.
Bu topluluktan ara sıra geriye kalmış bir hanım olursa, koruma görevini üstlenen erkeklerden biri "Ayallar öge " diyerek kadının hızlı yürümesini ikaz eder. Gelin ve damadın isimlerine göre;
Portakalı oyarlar
ıçine kına koyarlar
Evvel adi Fatma'dı
Şimdi gelin koyarlar
Hala hala heey.....
Bahçalarda pırpırım
Yaprağı dilim dilim
Biz Ahmedi everdıh
Hasan'a Allah Kerim
Hala hala heey.....
Kına evine iyice yaklaşıldığında ise genellikle,
Çakmak çakmağa geldıh
Kına yahmağa geldıh
Ayşe Dayze ağlama
Kıziy almağa geldıh
Hala hala heey.....
Birkaç gün önceden kız evine gönderilen kına küvrenin hanımı tarafından bir kab içerisinde dua okunmuş süt ile yoğrulur. Gelin ise damadın akra­balarından iki hanım tarafından koluna geçilmek suretiyle getirilerek küvrenin önüne oturtulur. Gelin ağlamaya başlar. Gelin kınaya çıkarken mut­laka ağlaması gerekir, aksi halde ayıplanır.
Bu sırada kapı önünde bekleyen erkekler ara­sında bulunan çalgıcılardan biri kaval veya keman ile hüzünlü bir taksim yapar. Erkeklerden biri hoy­rat okur.
Kah gidelim
Kınayı yak gidelim
Gözele doymak olmaz
Üzüne bak gidelim
Merdivana
Sarıl çık merdivana
Yar sevmah yiğit kârı
Ne bilir her divana
Bunun peşinden hanımların hepsi gelinin ağla­masına katılır, hep birlikte ağlarlar. Oğlan evi tarafı hanımlar ise gelin götürecekleri için sevinçlidirler.
Bir yandan ağlama, bir yandan sevinç gösterisi, bazen iki aile arasında sözlü atışmaya, kavgaya dö­nüşür.
Küvre, gelinin avucunun içine bir altın koyarak kınayı yakar. Daha önce gelinin yüzüne örtülen pembe duvak açılarak gelinin kına yakılan eline bağlanır. Çocukların ellerinde tepsilere dikilmiş olan mumlar yakılarak gelinin başına çevrilir.
Kapı önünde bekleyen erkekler hep birlikte
Urfalıyam ezelden
Göynüm geçmez gözelden
Göynümün gözü çıksın
Sevmiyeydim ezelden
Ağam olasan Ömer
Paşam olasan Ömer
Benim olasan Ömer
Yetim kalasan Ömer
Türküsünü söylerler...
Kınası yakılan gelin baba evinden ayrılmadan önce büyüklerinin ellerini, arkadaşlarının yüzlerini öperek gözyaşları arasında veda ederek ayrılır.
O yanı keçe bı yanı keçe
Kız anasının emegi heçe
Hala hala heey.....
Oğlan tarafı gelini alarak kız evinden ayrılırlar.
"Masa üstünde bekmez
Bı bekmez biye yetmez
Şu Urfa'nın kızları
Taksisiz gelin getmez."
"Ay doğar ayazlanır
Gün doğar beyazlanır
Gelin olacah kızlar
Hem gider hem nazlanır"
Hala hala heey......
Gelin, önceden hazırlanmış olan özel bir odada karşılanır. Kadınlar ise zılgıt çalarak gelini kutla­maya devam ederler. Gelin kapıdan girerken ken­disine verilen bir "narı" oda kapısının üst tarafına atarak narı kırar. Kırılarak dağılan nar tanelerinin toplanarak evlenecek yaşa gelmiş, genç kızlara ye­dirilmesi uğurludur.
"Su koydum su tasına
Gül koydım ortasına
Biz gelini getirdıh
Ağamın odasına"
Sâbahleyin, gelin ve beraberinde gelenlere özel olarak hazırlanmış kahvaltı sofrası hazırlanır. Öğlenden sonra ise süpha yemeği ikram edilir.
SÜPHA YEMEĞİ
Gelin, damat evine getirildiği günün sabahı, ge­lin evinden başka bir yerde süpha yemeği merasimi düzenlenir.
Süpha; pirinç, şeker, et, çekirdeksiz üzüm, no­hut, yağ gibi malzemelerle hazırlanır.
Yemekte; kuzu içi, Üzlemeli pilav, Etli pilav, tatlı olarak da zerde ikram edilir.
Süpha yemeğine istisnasız herkes davet edilir. Oturan gruplar yine gruplar halinde çağrılır.
Yemek verme işi devam ederken damadı tıraş edecek olan berber gelip boş bir odada damadı traş eder. Küvre ve damat berbere ve çırağına bahşiş ve­rirler.
Akşam vakti yaklaştığında damada da bu ye­meklerden verilir. Daha sonra "damat" ve arkadaş­ları "süpha" verilen evden ayrılırlar. Yürüyerek dar sokaklardan geçip "gelinin" bulunduğu kendi evine gelirler. Damat gerdeğe girmeden önce hoca dualar okur ve damat evin kapısından içeri girer. Evin av­lusunda baba ve annesinin ellerini öperek zifaf odasına girer.
GÜVEGİ HAMAMI
Damat, evliliğin sabahı erken saatlerde akraba ve arkadaşları tarafından hamama götürülür. Damat, daha önceden hamamcı haberdar edildi­ğinden oturması için zeytin dalları ile süslenmiş olan tahta oturtulur.
Hamama davet edilen misafirler yıkanıp çıktık­tan sonra damat da yıkanarak yine bu tahtta oturur.
Kutlamaları kabul eder. Damadın arkadaşların­dan biri "Hamam yimegini ben yapıyam " diyerek hamama gelen misafirleri yemeğe davet eder. Yemeği yapan kimsenin evinde toplanılır ve yöre­nin yemeklerinden olan mevsimine göre patlıcanlı, domatesli, elmalı, yoğurtlu kebaplardan yapılır. Üstüne de tatlı olarak yine kadayıf ikram edilir.
Yemekten sonra arkadaşları, yakınları, damadı evine götürürler. Kendileri de işlerinin başına dö­nerler. Aynı gün, "gelin" ise kocası başta olmak üzere kayınbabasına, kaynanasına, kaynına, görü­müne çeşitli hediyeler verir. Buna çeyiz günü denir.
DUVAK GÜNÜ
Evliliğin ikinci günü duvak günüdür. O gün ge­linin yakınları, tanıdıkları gelin evine gelirler. Damat ise duvak yemeğinin hazırlanması için bir koç aldırır. Yemekler hazırlanır, gelin ise gelinliğini giyinip yüzünü gelin duvağı ile kapatıp gelip misa­firlerin yanına oturur.
Oğlan evinden 8 - 10 yaşlarında bir erkek çocuk gelinin duvağını kaçırır ve duvağı damada götüre­rek damattan bahşiş alır. Kadınlar bu duvak ka­çırma anında yine zılgıt çalarak bunu kutlarlar.
Duvak kaçırma sabahleyin yapılır. Duvak gü­nüne gelenler çeşitli hediyeler verirler. Bu hediye verenler genelde çok yakın akraba olanlardır. Duvak akşama kadar devam eder. Yemekler yenir. Duvak gününe gelinin annesinden başka bütün ak­rabalar katılırlar.
Duvak gününün akşamı ise gelinin annesi, kızını ve damadını "akşam yemeği"ne çağırır. Damat kay­nanasının elini öptüğünde ona çeşitli hediyeler ve­rir.

GELİN HAMAMI
Evliliğin onbeşinci günü (cumartesi veya per­şembe) bütün dost ve akrabalar hamama davet edi­lir. Gelin, baba evinden çeyiz olarak getirdiği ha­mam takımlarını bir bohça içerisinde getirir. Bu bohçayı getiren natır ve gelini yıkayan, bohçasını açan kaymelere hamamdan sonra bol bahşiş verilir.
Genellikle Yıldız Hamamı'na gidilir (bu hamam şimdi yoktur). İnanışa göre Yıldız Hamamı'na gi­den gelin kocasına parlak, alımlı, yıldız gibi görü­nür veya Cincıklı Hamam'a gidilir ki gelin kocasına cincık gibi görünsün. Hamam o gün ücretli müşteri almaz, bütün masrafları oğlan evi karşılar.
Hamamda bulunan bir tahtın üstüne halılar, minderler serilir. Onların üstüne el işlemeli beyaz örtüler yayılır. Hamama davet edilen bütün misafir­lere damat tarafından yaptırılan kebaplar ve tatlılar ikram edilir. Ayrıca "damat evi" tarafından evde hedik hazırlanarak hamama getirilir.
Gelin ise güvegi hamamında olduğu gibi misa­firlerden sonra yıkanıp kendisi için hazırlanan yerde oturur. Zeytin dalları ile süslenmiş olan taht­taki mumlar yakılır. Gelini kutlayan misafirler ha­mamdan ayrılırlar.

(Kaynak /internet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuzu bırakın

Urfa ve müzik

     Urfa Halk Müziği, ezgi yapısı, söz zenginliği, eser sayısı, kaliteli ve sistemli icrası ile Türk Halk Müziği içinde s...