16 Mart 2019 Cumartesi

''Ulu Camı'dan top atıldı mı?''




Köklü bir tarihe sahip medeniyetler merkezi Anadolu'da Ramazan ayı her ilin halkına özgü renkli gelenekle   bu ayda sergilenir. Onbir ayın sultanı, bereket ve rahmet ayı dolu dolu geçiren halkımız ibadetlerin yanı sıra eğlencelerinden de geri durmamıştır.
Halk edebiyatımızın gelişmesi ve çeşitlenmesi bu ayın da önemli bir etkisinin olduğu bilinmektedir. Ramazan fıkraları, davulcuların söylediği maniler, geceleri meddahların söyledikleri hikayeler bunlara en güzel örnek teşkil eder. Teknolojinin insan yerine girmesi ile ne yazık ki bu güzel geleneklerimiz tek tek terk edilmeye başlamıştır.
Doğduğu yer Bursa olarak bilinen ve birçok ülke de de beğeni toplayan Karagöz, Hacivat oyunlarımız belki de son demlerini yaşamaktadır. Bursa Tophane’de iftar saatinde atılan toplar eski heyecanını Osmanlı başkentinde korumaktadır.

Ramazan gelmeden önce Anadolu evlerinde hummalı bir hazırlık çalışmaları başlardı. Evler temizlenir, gıdalar temin edilir, bakır kablar kalaylanırdı. Doğu illerinde ramazan için saç ekmeği yapılırdı. Belki de Ramazanın en güzel geçtiği iller İstanbul iliydi. Fenerlerle dolaşan sahur davulcuları maniler söyleyerek isteklerini halka dolaylı yoldan anlatırlardı.

Yeni cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur ama
Arkadaşım börek ister
Fatih ilçesi Şehzadebaşı semtinde direkler arası çadır kurulurdu. Bu çadırlarda iftar saatlerinden sonra kantolar, diyetler, ibiş, kavuklu, Pişekar, Hacivat- Karagöz gibi oyunlar sergilenirdi. Özellikle Eyyüp Sultan uğrak yeri iken ilk iftar ise Tuz Baba Türbesinde açılmaya çalışılırdı.
Çanakkale, Balıkesir, Bursa illerinde "gezek" geleneği sürdürülürdü. Halk araştırmasında gezek geleneğinin bu üç ilden farklı amaçlarla göründüğünü tespit ettim. Çanakkale de gezek adı verilen bir topluluk şeklinde her iftarda bir ailenin imamın bulunduğu mekâna bir tepsi yemeğin götürülmesi kendisinin de yemeğe iştirak etmesi olarak bilinmektedir. Bursa da ise gezek adı verilen müzik topluluğu her hafta gezek'e dâhil bir kişinin evinde toplanarak yemek ziyafetinden sonra müzik ziyafetine başlaması olarak yaşlılar tarafından ifade edilmektedir. Halen Bursa ilimizde köylü Pazarı semtinde bulunan âşıklar kahvesinde âşıklar her gün burada buluşup nağmelerini sergilemektedir. Bu durum Ramazan ayında iftardan sonra sahura kadar devam etmektedir. Buradan da anlaşıldığı gibi Anadolu'nun saz ve sözünü korunduğu görülmektedir. Balıkesir’de ise yine bir gurup insanın bir araya gelerek yemek ziyafetinden sonra yüzük oyunu ve benzeri eğlencelerin gezek adı altında tertiplendiği ifade edilmektedir. Balıkesir de görülen bir diğer eğlence ise şebek oyunudur.

Bayramlarda düğünlerde meydan ortasında gözü bağlı bir kişi sopa ile alanı açması ile oyun başlar. Bu alanda hamur teknesini kullanan insanlar çeşitli hayvan şekillerini ( kaplumbağa, deve ) üzerlerine örtüler atarak oyunlar sergilerler. Ayrıca Balıkesir yöresinde önceleri bayramlarda kurulan salıncaklara genç kızlar sıra ile binip diğer arkadaşları da koro halinde "salıncak kimden sallanır" diyerek sallanırlar.
Bu arada genç erkekler de bu kızları uzak mesafeden seyrederlerdi. Salıncakta oturan kız salıncak falandan sallanır dediği zaman kızın sevdiği genç bir el silah havaya atardı! Eğer genç erkek kızı sevmiyorsa herhangi bir hareket yapmaz. Kız bu durumda mahcup olurdu. Bu gelenek şimdilerde kalmamıştır.
Urfa’da ramazan ayı ‘’Halil İbrahim bereketi’’ ile başlar. Hz. İbrahim'in sofrasına benzer sofralar halka açılır. Davulların çalınması ile pirinç pilavı ile ilk sahura kalkılır. Sahurlarda sokaklarda çuval içinde bağırarak somun satarlardı. Sahura kalkamayan komşular diğer komşular tarafından uyandırılırdı. Müslümanlar dışındaki azınlıklar bu ayda dışarıda bir şey yiyip içmezlerdi. Oruç tutmayan aileler halkça dışlanır kız verilip alınmazdı. Sabahları kadınlar bir evde toplanır cüz (mukabele) okurlar. Aynı şekilde geceleri bir evde teravih namazı kılınır. Erkekler ise camilere koşarlar. Gündüzleri camide vaaz dinler iftardan sonrada teravih namazına giderler.

Ağaların odalarında her gün gariban kişiler için yemek verilirdi. Sokaklarda meyan balı bıyambalı (meyan kökünden yapılan bir içecek) satılır ve genellikle iftarlar meyan balı ile veyahut Hz İbrahim, Hz. Eyyüp makamlarından getirilen su ile açılır. Kadir Gecelerinde Hz. İbrahim makamında mevlitler okunur ve o gün Anadolu'nun dört bir tarafından gelen misafirler evlere bölüşülür ve o evin misafiri olurlar. İftarı ve sahuru o evde yaparlar. Her ev 20 ile 30 kişi arasında misafir alır. Bu gelenek halen devam etmektedir.
Ayrıca Urfa'da önceleri Ramazan Bayramı için her evde ‘’Külünçe’’ denilen bir çeşit kurabiye hazırlanır ve bayramda misafirlere ikram edilirdi. Ulu Camii'nde iftarda, sahur başlangıcı ve bitişinde topları patlatılır. Ramazan ayı yemekler bohça denilen örtü içinde halk fırınlarına götürülüp pişirilir.

Kış aylarında yağan karlar davul zurna eşliğinde mağaralarda toplanır ve bastırmak için üzerinde halay çekilirmiş. Sonra bu karlar Ramazan ayında halka satılır veya dağıtılırmış. Noktacık ve karlı mağara birer örnektir.
Ramazan bayramının sabahında büyük babaların evinde ailenin bütün fertleri ve konu komşuyla tirit veyahut süpha(düğün yemeklerinin genel adı) yemekleri yenir. Şehrin muhtelif alanlarında çocuklar için Ahşap Leyli (salıncak) kurulurdu. Buralarda çocuklar doyasıya eğlenirken genç kızlar içinde belirli evlerde Leyli'ler kurulurdu. Halk arasında Leyli Evi diye bilinirdi.  Bu Leyli Evinde Ramazan Bayramı boyunca Davul - Zurna çalınırdı. Nişanlı kızlar kayınvalide tarafından bu evlere götürülürdü. Kız ve erkek evinin genç kızları da bu eğlenceye eşlik ederdi. Her kes tek tek gelinin sallanmasına eşlik edip beraber salıncağa binerlerdi. Bu eğlencenin sonunda da hep beraber yemek yenilirdi.

Ramazanda Urfa'nın her köşe başında iftardan sonra ciğerciler bulunur. Şehir kebap kokar. Evlerde ise her gece çiğ köfteler yoğrulur. Ancak eskilerde lıklıklı köfte, Yahudi köfte, kalbur kestanesi (tatlısı), taş ekmek tatlısı, ağzı yumuk, ağzı açık yiyecekleri muhtelif evlerde yapılır.

Sinop'a özgü bir gelenek olan ve Ramazan Ayında "sellime çıkma" yada diğer adıyla "helesa" olarak gerçekleştirilen şenlikler vardır. Bu şenlikte gençler yanlarındaki maket kayığı süsler maniler eşliğinde ev ev dolaşırlar. Bu dolaşmalarında bahşiş toplarlar. Ev sahibi mendilin içine koyduğu bahşişi onlara atar.
Düştüğü yer görünmesi içinde mendil ucundan yakılır. Ayrıca Sinop da bayramın ilk gününde her kes evinde pişirdiği yemeği caminin yanına getirir. Yemekler bir sofrada dizilir ve hep beraber yenilir. Bayramın ikinci günü ise her kes evinde pişirdiği helvayı ve bişi ekmeğini getirir. Bunlar karıştırılır ve beraberce yenilir.
Amasya'da bando ile iftar açılırken Erzurum ve Diyarbakır da ise ilk defa Oruç tutan çocuk ödüllendirilir ve çocukları iftarlarda omuzlarda dolaştırırlarmış. Mevlana diyarı Konya'da ise Oruca Direk Vurma geleneği varmış. ilk defa Oruç tutmaya kalkışan ama opruç tutamayacağı anlaşılan çocuklara öğle vakti bir ziyafet verilirmiş buna da oruca direk vurduk derlermiş. Bu oruca özendirmek için yapılan bir gelenektir.
Kayseri'de ise davet edilen misafirlere özel "Arabaşı" denilen yemekler verilir. Mantı zaten vazgeçilmez bir menüdür. Ayrıca Kandillerde, bayram sabahlarında bisküvi arasında lokumlar dağıtılır. Ramazan ayı boyunca kadınlar ve erkekler camilerde cüz dinlemeye giderler. Kadir gecesinde genelde bunların hatim duaları topluca yapılır. Çocuklar bayram sabahı ev ev dolaşarak şeker toplarlar.
İzmir’de büyük sofralar kurulur. Dinler gözetilmeksizin Ramazan sofrasına herkes çağrılır. Gezginlere göre 150 çeşit yemeğin sergilendiği tespit edilmiştir.
Devamı yarın
Edirne de Selimiye Camii Minarelerinin Mahyalarından Ramazanın ihtişamını hissetmek, Tekirdağ'da sandallarla sahili turlamak, Siirt'te Melede ateşi ile iftar açmak, Tarsus Ashab-ı Kehf de teravih namazını kılmak, Antalya, Osmaniye, Adana da yaylalara akın etmek, Isparta da Tır Tır ile süslenen camileri görmek. Kütahya'da Küpecik geleneği ile çocuklardan maniler, Adıyaman ve Urfa sesleriyle semalara yükselen mevlit nidalarını dinlemek Ramazan'ın ve güzel ülkemin bereketi olsa gerek.
Umarız özünü kaybetmeye başlayan bu geleneklerimiz araştırmacılar tarafından incelenip tekrar yaşatılmaya çalışılır. Valiler, Kültür Müdürlükleri, belediye başkanları tarafından Anadolu kültürü yeniden canlandırılmalıdır. Yeni nesiller dinimize ve kültürümüze uygun bu gelenekleri devam ettirmelidir. En iyisi biz susalım maniler yazımızı tamamlasın.
Ne uyursun uyursun
Uykuda ne bulursun
Al abdesti kıl namazı
Belki Cennetlik olursun



Muharrem Çelik / Sanat tarihçisi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuzu bırakın

Urfa ve müzik

     Urfa Halk Müziği, ezgi yapısı, söz zenginliği, eser sayısı, kaliteli ve sistemli icrası ile Türk Halk Müziği içinde s...